HARUN YÖNDEM yazdı: NİHAT'A VEDA
KÜLTÜRÖnceki gün genç yaşta aramızdan ayrılan ve bugün Ankara'da ikindileyin toprağa verilecek, Yazar Nihat Genç için TRT programcı-sunucusu Harun Yöndem'in bugün sosyal medya hesabında yayımladığı yazıya yer veriyoruz. Ayrıca aynı yazıya yapılan bir yorumu (Ali Kuzencik) ekliyoruz...
NİHAT’A VEDA
Nihat Genç’i 12 Eylül’den birkaç yıl önce dizgici iken tanıdım.
Ankara Cebeci Dörtyol’daki bir binada karşılaştık.
O yıllarda orası Genç Arkadaş ve Hasret dergilerinin idarehanesiydi.
İşini düzgün yapmaya çalışan fedakâr bir gençti.
O sıralar büyük bir gazetede dizgici olarak çalışıyor, artan mesaisini burada değerlendiriyordu.
12 Eylül darbesinden birkaç yıl sonra beni aradı, görüştük.
Bu kez Necatibey Caddesi’nde Hamle dergisinin idarehanesindeydik.
O yıllarda bazen Kızılay çevresinde karşılaşır, ayaküstü konuşurduk.
Radyoyu ve bizim programları dinlermiş.
Bayram sabahlarındaki yayınlardan ve “Karahisar kalesi” türküsünden etkilendiğini söylerdi.
“Ver elini karlı dağlar aşalım, bayramlaşalım.”
Öyle ya, Karadenizliydi, gurbetteydi, bayramlarda memleket hasreti depreşirdi demek.
Sağlık sektöründe ve bir hastanede çalıştığını biliyordum.
Doğrusu nasıl geçinir, ne yer, ne içer, nerede oturur, bilmezdim.
Bir gün bana “Abi, Çete diye bir dergi çıkardık, yer yerinden oynadı.” dedi.
ODTÜ Sosyoloji bölümü öğrencileri okula söyleşiye davet etmişler. İlgi öylesine yoğun olmuş ki bir ders için düşünülen görüşme uzamış da uzamış, dört beş saat sürmüş. Ayrıca Aziz Nesin haber göndermiş bu arkadaşları tanımak istiyorum diye.
Çete hepi topu iki sayı yayınlanıyor ama yapacağını yapıyor.
Aynı yıllar Nihat’ın Ofli Hoca kitabı yayımlandı.
TYB kendisine ödül vermiş. Ancak törene gitmemiş.
Sorduklarında “Sartre da Nobel’i reddetmişti.” diyor.
Akşamları Sakarya Caddesi’nde bir kahvede otururmuş, çevresinde sürekli gençler varmış.
Artık hayranları da oluşmuş.
Aslında çok sakin ve kendi halinde bir insandı, toplumun tanıdığı gibi sert, hırçın, kavgacı değildi.
Ama hep derdi olurdu, çözüm için de fikirleri... Bunları açardı.
1994 veya 95 idi, kendisini İstanbul Gülhane Etkinliklerinde sohbete davet ettim.
Sanki veryansınlar başladı, başlayacaktı. Nihat o gün bütün gruplara vurdu.
Sonraki yıllarda kendi yatağının dışındaki kesimlerle işbirliği yaptı.
Bir bakıma bağımsız, bağlantısız bir yurtseverdi.
Derdi hep vatandı.
Böylece geniş kitlelere ulaştı, ama samimiyetinden, içtenliğinden hiç ödün vermedi.
Yazdı, konuştu, anlattı.
Daima kendinden emindi, bir gün olsun teklemedi. Haykırdı, bağırdı, küfretti.
Aslında hemşeri sayılırdık ama ben onu Rizeli zannederdim.
O zamanlar içinde bulunduğumuz grupta bizi bağlayan unsurların yanında bu ayrıntıydı.
Nihat Genç aslında Topal Osman, İpsiz Recep, Sandıkçı Şükrü’nün eli kalemli haliydi.
Vatan savunmasını borçlu olduğumuz o neslin yüz yıl sonraki ruhuydu.
Karadeniz gibi hırçın, Palandöken gibi başı dikti.
Sözünü sakınmadı, eğri büğrü etmeden, ezmeden, bükmeden, bıkmadan söyledi.
Ondaki potansiyeli bildiğim için kitaplarının bazılarını okudum.
Şöyle yazdı, böyle yazdı deyip bir değerlendirme yapamayacağım.
İsterim ki yazdıkları üniversitelerde tez konusu olsun, hayatı ise film.
Adı mı? Bu Çağın Delikanlısı...
Şimdi soruyorum: Nihat Genç kimdi? Kasabadaki esnaf, köydeki çiftçi, yayladaki çoban, şehirdeki dargelirli, sokaktaki işportacı, fabrikadaki işçi, askerdeki Memet!
Hani De Gaulle demiş ya “Sartre Fransa’dır” diye, bir bakıma Nihat da Türkiye idi.
Uzunca bir süredir görüşememiştik.
İsterdim ki bir akşam Sakarya Caddesi’ndeki o kahvede oturup konuşalım, dertleşelim.
Neylersiniz ki bu dünyada birçok şey yarım kalır zaten.
İnşallah! “Tekrar mülâki oluruz bezm-i ezelde”
Düşünüyorum da bazen büyük irade futboldaki teknik direktörler gibi bazılarını seyirci alkışlasın diye mi erken alıyor aramızdan?
Yaşlıların cenazeleri pek kalabalık olmuyor çünkü.
Ali Kuzencik’in yorumu…
Ali Kuzencik'in yorumuO yılların(70’li yıllar);
-Hayali, dostluğu,yaşanmışlığı
ve ülküdaşlığı CİHAN DEĞER.
Şair NABİ’nin dediği gibi;
“-Bağ-ı dehrin, hem hazanını
hem baharını görmüşüz,
-Biz neşeninde, gamında rüzgarını görmüşüz.”
12 Eylül öncesinde beri yakınen biliriz ki Nihat Genç Kardeşim her zaman devletin bekasını, milletin birliğini hep esas almış bir kutlu dava adamıdır…
Gerek çeşitli illerde verdiği konferanslarda gerekse ekranlarda milli değerleri benimsemiş Türk gençliğine
ve Anadolu insanına hitap etmiştir.
Rahmetli Nihat Genç Kardeşim gibi yaradılışı güzel insanın dilide güzeldir. Işık olma yolunda ışık saçar etrafına. Kainatın sadece bir zerresi olduğuna idrak etmiş tevazu sahibi gönüller rahmete, nimetlere şükrederdi…
Dava arkadaşlarına gönüldaşlarına yol gösterirdi…
Hiç maddi beklentisi olmamıştır. Aynı Ruhî-i Bağdadî'nin dediği gibi:
"Sanma ey hâce ki senden zer ü sîm isterler,
Yevme lâ yenfeu’da kalb-i selîm isterler..."
{-Ey hoca sanma ki senden altın ve gümüş isterler.
-Hiçbir şeyin fayda vermeyeceği günde tertemiz ve sapasağlam bir kalp isterler.}
Bakmayın ekranlarda hırçın göründüğüne…Nihat Genç gibi Dervişliğiniz yoksa;
-CİHANGİR OLSANIZ NE YAZAR.!
Nihat Genç Kardeşimiz;
-Sözünü esirgemeyen namuslu bir aydındı.
-Karadeniz'in hırçın çocuğuydu. -Kalemini ve beynini hiç satmadı. -Hep inandığı doğruları söyledi.
SÖZÜN ÖZÜ…Son iki yıldır bizim 12 Eylül öncesinin Ankara’da ki devre ülküdaşlarımız, gönüldaşlarımız bir bir ebediyete irtihâl ediyorlar.
Yıllar öncesini hatırlıyorumda…
Günlük yazdığı gazetede ki arkadaşları rahmetli Ahmet ARVASİ ve Ayhan SONGAR Hocalarımız arka arkaya vefat edince Ahmet Kabaklı Hoca yazdığı makalesinin başlığını;
“YETİM-İ AKRAN OLDUK” yazmıştı. Bizde yetim-i Akran olmaya başladık.
Allah dinden/imandan ayırmasın,sadık ve sıddık kullardan olmayı nasip etsin. Ülkücü gönüllerden düşürmesin.
“İnandığı davayı yaşamanın yeri
ve zamanı yoktur.” diyerek kalemini korkusuzca kullanan ve sözünü esirgemeyen, ömrünü inandıklarını yaşayarak geçiren dava ve mücadele adamı Sevgili Nihat Genç gönüldaşımın;
Ruhu şad, kabri nur, Nezd-i İlâhi de mekanı cennet olsun inşallah.
“Sevda” derecesinde sevdiği Ulu Türk Devleti ve Aziz Milleti var olsun.
İlginizi Çekebilir