© BRT

Şair Özer Ciravoğlu'nu yitirdik

Yaşamını doğduğu kent olan Trabzon'da sürdüren Şair M. Özer Ciravoğlu bugün vefat etti.

1944 yılında Trabzon'da doğan Özer Ciravoğlu, bugün yaşamını doğduğu kentte yitirdi. Yazın dünyasında Seslenişler adlı yapıtındaki şiirleriyle kendine özgü bir yer edinen Ciravoğlu'nun Çarşamba günü öğleyin Trabzon İskenderpaşa Camisi'nde kılınacak cenaze namazının ardından Sülüklü Mezarlığı'nda toprağa verileceği öğrenildi. 

Şair, editör Öner Ciravoğlu, “Titrek Hamsi Örgütü” kitabıyla bilinen Ömer Faruk Ciravoğlu'nun, Hayrünisa ve Sevgi'nin ağabeyi, Prof. Dr. Ayşen Ciravoğlu'nun amcası olan Özer Ciravoğlu'nun ölümü yazın ve mimarlık dünyasında derin bir yasa neden oldu. 

İlk, orta ve liseyi Trabzon’da bitirdikten sonra  İTÜ Mimarlık ve KTÜ Mimarlık Fakülteleri'nde yükseköğrenimini tamamlayan Özer Ciravoğlu uzun süre çalıştığı Trabzon Belediyesi'ndeki  görevinden emekli oldu.

Sanat yaşamına şiirle başladı. İlk ürünleri 1965’te Trabzon’da Hizmet gazetesinde yayımlandı.
Daha sonra  Atilla Aşut'un yönettiği Sömürücülüğe Karşı Savaş gazetesinde yayımlanan Noktürn adlı şiiriyle ünlenen Özer Ciravoğlu, deneme, eleştiri ve tanıtma yazılarını yerel gazetelerde; şiirlerini ise Kıyı dergisi ile Trabzon’daki diğer dergi ve gazetelerde yayımlandı. Resimleriyle değişik sergilere katılan Ciravoğlu'nun Seslenişler (1990 ve 2024),  Kriz ve Sevi (2000) , Üzünç Evi (2011) adlarında üç şiir kitabı var.

Çevresinde çokça sevilen Özer Ciravoğlu'nun dostu, Şair Ömer Turan'ın sosyal medya hesabındaki yazısıyla selamlıyoruz dostumuzu.

“ÜZÜNÇ EVİ”NİN BEYAZ KASKETLİ ABİSİ ÖZER CİRAVOĞLU’NU KAYBETTİK
“Üzünç Evi”nin zilini çalıyorum. Kapıyı beyaz kasketli adamla “Acıların yoğurduğu” bir yüz ve “Yakarı nöbetinden” yeni uyanmış bir beden açıyor. “İzleği/Yitik bir ev/Bir anı” solgunluğuyla, bütün yüzleşmelere ve yalnızlıklara tanıklık eden bu evin yaşamına konuk oluyorum. “Sürekli/Yanılgılarda/Açtım içimdeki gizliyi” diyor evin sahibi. Ruhunun derinliklerine işleyen yaralardan ve hayatın uğultusundan bunalmış bir sesle. Yüzünün avlusunda beslediği güvercinlerden, soluklandığı mekânlara kadar hep bir anlam izleği peşinde koşmaktan yorulduğunu hissettiriyor. “Bunca emek/ Ezildi çoğunluğun acımasız diline” serzenişiyle de, ömrünce savunduğu mutsuz çoğunluğun kendi kendini yok eden vurdumduymazlığına ağlıyor.
Hiçbir zamana sığmayan bir yurtsuzluk belki de, evin duvarında asılı renkler. “Arzu yokluğu”, “Ölesiye gül”, “Alev ve kriz”, “Parisli kız” ve “Sobada ateş parçacıkları” bir mimarın elinden çıkmış gibi düzenli ve estetik. Her renk, bilinçaltındaki bir gizil yaşamın ya da özlemin anlatıcısı. Hepsi belleğinin terkisinden sese dönüşmüş ve bu evi kendine yurt edinmiş.
"Demin şurada kanepede
Oturmuş konuşuyorduk
Hayatın anlamı üzerine…"
Kalktı, beyaz kasketini masadaki “İki mandalina”nın arasına bırakıp pencereden avluya, uzun uzun çocukluğuna baktı. Bir caninin elinde şekillenen yaşamdan geriye; çocuksuz avlular, “Anılar ve fotoğraflar / Hayatta / Tanımadığım hiçbir kadın”dan başka ne kaldı diyebildi ancak. Oysa bir kadını sevmek, en çok ona yakışır ve bir kalbe şiirce sokulmayı yani aşk ustalığını en iyi o bilir. Ama o, hayatını bir kadınla paylaşamamanın üzünçlü yanını yine kendi sorumluluk bilinciyle yanıtlıyor:
"Seninle yanlışı severek
Acı çekmeyeceğim
Ve
Toplum yasaları adına
Güzelliğimi
Öldüreceğim…"
“Uzunsokak / Hüzünler tapınağı” onun için. İnsan kalabalığına karışmak yalnızlaşmak mıdır? Bu soruya şöyle cevap veriyor evin sahibi: “Kime uğradımsa/ Anlıyorum bir hiçim.” İç dünyasıyla dışarıda akan dünyanın çelişkisi onu etrafıyla yalnızlaştırırken, anlaşılamamanın hüznü ise bütün o düşsel serüvenini yıkıyor. Dost, arkadaş ve yoldaş bildiği insanlar için “Yaktılar kökleri olmayan ormanı” demekten de sakınmıyor. Sonra o bilindik kahkahasını patlatıyor aniden:
"O gece yağan yağmurda
Dargın bir delilik vardı
Kimseler yoktu Uzunsokak’ta
İçimizi bilen tanrıdan başka" diyerek mistik bir doğurganlığın içini saran sevinciyle yürüyor sokağı baştan sona…
M. Özer Ciravoğlu, kendi içsel yolculuğuyla ulaştığı insanı, kenti, sokakları ve mekânları sezgisel gücüyle birleştirip sürekli devinen bir dille yaratıyor evini. Her ne kadar;
"Yazıyorum
Yazıyorum
Uymuyor kimseye sevişim" dese de, ilk iki kitabından seçmelerle son yıllarda yazdığı şiirlerin buluştuğu son kitabı “Üzünç Evi”nde yine sözcüklerin aklını karıştırmaya devam ediyor.
 
 
 
 

 

Haber: Alâettin BAHÇEKAPILI

 

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER