Tekirdağ'da dün (22 Haziran) onb inlere seslenen CHP Genel Başkanı Özgür Özel, bugün İsmail Küçükkaya’nın sunduğu Yeni Bir Sabah programına katıldı.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel:
Kötü olmaya halimiz vaktimiz yok. Bugünlerde geçecek. O güzel günlerin gelmesi için bu günleri güçlü bir şekilde geçirmemiz gerekiyor hepimizin...
(Ferdi Zeyrek'in kızı Nehir'e YKS'de eşlik etmesi) Nehir hem Ferdinin emaneti hem her genç gibi hepimizin evladı çok talihsizlik. Nehir mimar olmak istiyor babası gibi. Geçen sene fena bir puan almıyor. birçok üniversiteye girebilir ama en iyisi olsun diye babasının da teşvikiyle bir yıl daha hazırlandı ve sınava işte 10 gün kala bu büyük felaketi yaşadık.
Ferdi'nin kaybının büyüklüğü apayrı ama bir yandan da kızının bu sefer de bir yılda ekstradan hazırlanmış. Bu seneyi kaybederse bir daha motive olabilir mi? Zordu gerçekten.
Şimdi beni sınava kim götürecek deyince çok hepimize dokundu. Ben de ben götüreceğim tabii kim götürecek demiştik. İşte hafta sonu cumartesi pazar birlikte sınava gittik. İyi geçti sınavı. Herkes merak ediyor. Cumartesi günü daha normal geçti ama dünkü esas daha katsayısı yüksek meslek belirlemede daha etkili olacak. Sınav çok iyi geçti Nehir'in. Böyle şeydi yani. hep korkuyordum. O çok donuk ve bitkin bir haldeydi. Sabah baktım bir sınav heyecanı var. O çok umutlandırdı beni. Annesiyle birlikte hep beraber babasının arkadaşlarıyla beraber gittik, geldik sınava. Sağ olsun gazeteci arkadaşlar rica ettik. Sabahleyin çok uzaktan bir böyle vatandaşın çektiği videoyu almışlar ama onun dışında sabah sınava giderken hiç görünmediler.
"İSMET PAŞA'NIN DEDİĞİ GİBİ İYİLERİN KÖTÜLER KADAR CESUR OLMASI LAZIM"
Benim de bir tane kızım var. Ferdinin üç kızı var. Nehir'den ayrı bir de ikizleri var. 7 yaşında. Onun için de Türkiye'nin dört bir yanından işte eğitim masraflarını biz üstlenelim, okutalım. Sağ olsunlar kurumsal olarak da geliyor. Biz aileye bütün seçenekleri söyledik. Öyle ümit ediyoruz. İyi olacak. Sahip çıkacağız hep beraber. Önemli olan şu. Türkiye'nin bunu böyle biraz özeleştiri olarak da söyleyeyim.
Günlük, haftalık, o zamanlık sahip çıkması muhteşem. Yani duygular çok yüksekken öyle Soma'da da hatırlayın neler oldu. Ama sonra unutuluyor. Depremde de öyle. Depremde de öyle oldu. Burada önemli olan hani gazetecilikte fikri takip denilen bence siyasette değil de için insanlık tarafında unutmamak ve işi sonuna kadar götürmek lazım.
Örneğin Soma mahkemesini hatırlayın. İlk gün önünde 5 kilometre kuyruk vardı. 87 duruşmaya gittik biz. Son gün 300 kişilik salonda 150 kişi vardı. Yani o motivasyon kaybolunca, unutulunca bu sefer yani işte kötüler at oynatmaya başlıyor. İyilerin hani İsmet Paşa'nın dediği gibi iyilerin kötüler kadar cesur olması lazım. Bir de onlar kadar inatçı olmak lazım. O yüzden ben sadece bu konuda değil.
Nehir bize emanet. Biz Manisa Ferdinin arkadaşları, ailesi aileye sahip çıkarız. Ama her konuda ilk böyle duyguların çok yüksek olduğu andaki meseleyi unutmayıp bir takip etmek gerekiyor. O kısım çok önemli.
Çünkü ister istemez herkes merak ediyor. Gazeteciler de, yerel basın bütün Türkiye orada ama dünü kazasız belasız atlattık. İyi bir puan gelecek, iyi bir üniversite olacak.
Ferdi çok farklı birisi ama bunu genel genel olarak yani bu duyguyu ne yaratıyor derseniz, bu duyguyu sahicilikten başka hiçbir şey yaratmaz. Ferdi olduğu gibi birisiydi.
(Defindeki o an) Ve biz de bu aslında hani şu kare var ya böyle biraz bakarken de içim çok zorlanıyorum ama. Alalım arkadaşlar artık onu lütfen. Bu bu kare, bu kare bizim hayatımızdan bir kare. Bu kare ilk kez olmuyor. Ne bileyim benim yatılı okuldan bir arkadaşım babasının tek oğlu, ablası var. Kalabalık bir aile değil.
Bundan 5 sene önceydi herhalde. İzmir'de Grup Başkanvekiliydim. O cenazeyi de ben yıkadım, ben kefenledim. Bu şekilde kabre ben indirdim. Ama bu bizim hayatımızdan bir kare. Biz zaten bakarız cenazede bize düşüyorsa, Ferdinin erkek kardeşi yok.
Eşinin de eşi de dört kız kardeş. Ailede tek erkek Ferdi ve şimdi Ferdinin yapması gereken işi biri yapacak. Bize düşüyorsa biz yaparız. O an ben baktım. Böyle bir belediye görevlisi girmeye niyetleniyor. Bir tane aileden genç çocuk girmiş ne yapacağını bilemiyor falan. Öyle olunca ben atladım ve bu görevi ben yaptım.
Bu bizim Manisa'daki normal hayatımızda Eczacı Özgür Özel bir arkadaşı vefat ettiğinde cenazeye gittiğinde bunlar yaşanıyor zaten. Mesele siyaseti çok böyle boyalı, çok rollü, çok tiratlı, olduğun gibi değil de olman gerektiğin gibi, senden beklendiği gibi. Biz bunu ben olduğum gibi siyaset yaptığım için zaman zaman acayip eleştirildim. ,
"EKSİ 20'DE MİTİNG YAPTIK AMA..."
Ya öyle bir şey ki mesela gitmişim örnek veriyorum. Ardahan'a. Ardahan'ın üç ilçesinde -20 derecede üç tane miting yapmışım. O mitinglerde de ne problem varsa onları konuşmuşum. Her şey bitmiş. Geçerken demişler ki şurada bir kadın kooperatifi var, uğrar mıyız? Uğramışız. Kadınlar kadın emeğiyle de Gravyer peyniri yapıyorlar. Kadınlar dedi ki şunu bir keser miyiz? Bir fotoğraf çektirelim bize ana olsun, hatıra olsun. Orada Gravyer peynirini kadın kooperatifi, kadın emeği değerlensin diye bir bıçak vurduk. -20 derecedeki o mitinglerin hiçbir tanesini dert etmedi kimse sosyal medyada. Millet açken Özgür Özel gravyer yedi diye haber yaptılar. Ben şimdi gidip orada o kadınlar onu dediğinde fotoğraf çekmeyin. Kadın diyor ki bir fotoğraf alabilir miyiz?
Bizim için çok kıymetli asacağız bunu. O zaman siyaset kolay. Poz vererek siyaset yapmak kolay. Biz poz vererek değil olduğumuz gibi siyaset yapıyoruz.
Ne bileyim işte birisi dışarıda oturan İstanbul İl Başkanıdır. Öbürü bir tanesi Ankara'daki milletvekilimiz, Türkiye'nin dört bir yanındaki milletvekilimiz, gencecik arkadaşlarımız olduğumuz gibi bütün samimiyetimizle, hatamızla, kusurumuzla ama olduğumuz gibi siyaset yapıyoruz.
O KÖŞE YAZISINA TEPKİ!
(Cenazenin ardından sosyal medya yazılan olumlu mesajlar) Eksik olmasınlar. Tabii biz o iki günde onları takip etmedik ama sonradan öğrendik bu kadar çok fazla gündem olduğunu, konuşulduğunu. Ya mesela Milliyet Gazetesi'nden canı sağ olsun bir köşe yazarı hanımefendi yazmış.
Ya bu iyi bu iyi ama ben demişim ki konuşmamda şimdi ne yapacağım ben bilmiyorum. Manisa'yı kime emanet edeceğim. Ferdi gitti, yükümüz ağır. Bunları söyleyen birine memleketi emanet ederler mi demiş. Bunları orada bunları düşündüğü halde tabutun başına geçmiş. Konuş konuşman lazım senden bir konuşma bekliyorlar. Ne yapacağımı biliyorum. Ferdinin yerini dolduracağız. Kim hiç merak etmesin, gözü arkada kalmasın. Bu konuşmayı yapacak birine bu ülkeyi emanet edeceklerse alsınlar o yönetsin. O kadar söylüyorum. Orada ne yapacağım ben şimdi? Ben yani Ferdi gibi birini nereden bulacağız? Manisa'yı ne yapacağız? Hiç bilmiyorum deyip şey yapacak bundan lider mi olur diye köşe yazan da var. İşte o o köşeyi yazan, o köşeyi yazan meseleyi anlamayan birisi. Biz o köşeyi yazanlara yaranmaya çalışarak çok seçim kaybettik. Biz bundan sonra kazanmadan, kaybetmeden başka bir şey olduğumuz gibi siyaset yapıyoruz.O kısmını ıskaladığınızda hiçbir şey olmaz. Miş gibi olmak için değil, olduğumuz gibi görünüyoruz.
Bilinen programımızın dışında Çorlu cezaevinde Murat Ongun'u ve Mehmet Pehlivan'ı son tutuklanan genç avukatımız. Sonra da Tekirdağ cezaevinde hem F tipinde hem diğer cezaevinde üç tane arkadaşımızı daha ziyaret ettik. Bürokrat arkadaş. Hiç tanımıyorum ama İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne almış. AK Parti döneminde işe girmiş. Murat Ongun'dan hiç el sıkışmamış. Avukat.
Hiç yan yana gelmemiş. Hatta kendi diyor ki ben Murat Bey'i de hiç sevmem. Bana diyor ben diyor AK Partiliyim diyor. Biraz sevmem CHP'lileri, oy da vermedim bunlara diyor. Alıp beni buraya koydular.
Bir de yazmışlar ki Murat Ongun'un yakın ekibi. Ama hiç görüşmemiş, öyle mi? Hiç el sıkışmadım diyor. Hiç yan yana gelmedim. Murat Ongun'la merhabam yok. Murat Ongun'un yakın ekibi. Kim yazmış bunu dedim. İlk başta o çınar çınar bir şey vardı ya gizli tanık. Ona Murat Ongun'un yakın ekibinde yazmışlar. En sonda çıkan bir itirafçıya, tabii ilk başta o çınarın dediklerini destekletecekler ya.
Bu kişinin ismini verip Murat'ın yakın ekibidir, çekirdek kadrosudur yazmış. Bana diyor ki 2015'te işe girdim. AK Partiliyim. Oy da vermedim. Sevmem bunları diyen kişi. Ben adamın masumiyetini de dün orada gördüm.
Arkadaşlarımızın masumiyetini de orada gördüm. Öyle bir kumpas var ki bir suç örgütü oluşturulacak. Murat Ongun'a efendim işte orada billboard işlerini yapan yerdeki her kademeden birini yazarken bir tane de şef yazacaklar. Bunun ismini verip iftira ettirmişler.
Yalancı tanık söylüyor. Adam diyor ki Murat Ongun'la merhabamı, teması mı, herhangi bir şeyi ispatlasınlar. Ben gideceğim. Baz kaydımız da sıfır diyor. Yani baz istasyonlarına göre de 1 kilometreden fazla bir araya tesadüfen de gelmemişler. Böyle bir durum var.
KİPTAŞ İDDİASINA: İSPATLAMAYAN HAYSİYETSİZDİR
(Murat Ongun nasıl?) Murat Ongun gayet iyi. Yani şöyle gördüm. Kendine inancı yüksek, morali yüksek. Biraz duygusal. Bu kadar da haksızlık olur mu diyor. Ama bir yandan da sinirli. Çünkü gördüğü bu kadar şeyden sonra tepki gösteriyor. Yani elbette teslim olmayacağız diyor. Tepki gösteriyor olanlara bunu nasıl yaparlar? Bunun hesabının sorulması lazım diyor. Ama diğer taraftan da herkesin çoluğu var, çocuğu var, eşi var. Konu onlara geldiğinde de tabii insani olarak çok anladığımız ve çok üzüldüğüm bir şekilde duygusallaşıyor. Bunda hiçbir şey yok ama şu kadarını söyleyeyim. Büyük bir kumpasın içindeyiz. Mesela son iftiralarda bulunan itirafçı dedikleri, işte Soytekin'in ifadelerini gördük. İlk başlarda atılan yalanlar var ya, onları desteklemek için bir şey yapalım derken adam tutmuş, duyuyor ya diyor ki CHP kurultayında KİPTAŞ'tan 100 tane ev verdiler diyor. Bak. O ilk baştaki yalanı adam bir şey itiraf edecek ya. Duydum diyor bakın, duydum diyor. Onu bile yazmışlar. Bak şimdi biraz önce girmeden önce konuştuk. Şunu söyleyeceğim. Kongrede evleri dağıttık ve kongreyi aldık diyorlar ya CHP aldı. Bizim taraftaki en güçlü il başkanı kim? İstanbul İl Başkanı. Kirada oturuyor adam. Evi yok. 100 tane ev dağıtmış, bir tane ev kendini almamış. Şu iddiada bulunuyorum. Sabah okudum. Bir tanesini ispatlasınlar. Bakın. Bir tane delegeye Bir tane KİPTAŞ'tan ev verilip oy karşılığında. Ya biz selam verip oy istiyoruz milletten... Ne ev vermesi? Merhaba abi, nasılsın, iyi misin? Bilmem ne falan kendimizi anlatıyoruz. Bir tane ispatlasınlar göreyim. İspatlarlarsa ben haysiyetsizim. İspatlamayan haysiyetsizdir yalnız.
"İSTİFA EDİP GİTMEM LAZIM BÖYLE BİR DURUMDA"
(100 daire verildi yazılması iktidar medyası tarafından) Şu binadan, şu bloktan, şu daire bu kişiye. Bu daire bu kişiye, bu daire bu daire. Hatta MASAK raporun varsa. liste koyman lazım. Bu kişinin tapu kaydı ya da daireyi sattıysa aldığı para. Bu daire bu adama gelmiş mi? Ya üstünde tapulu olması lazım ya satılmış parasının olması lazım. Dairenin adını söylesinler gidelim bakalım kim oturuyor. Sen bu daireyi kimden aldın diye soralım. Birini ispatlasınlar bak 100 demiyorum bir ispat desinler ki bu daire KİPTAŞ'tan Bu daire verildi. Kime verildiğine gerek yok. O daireye gidelim. Yok. Çalalım kapıyı. Sen bu daireyi nereden aldın diyelim. Adam desin ki şuradan aldım. Parayı nereye yatırdın? Görelim takip edelim. Zaten tarih de yakın. Daha 4-5 Kasım kurultayını Ya ne demek ya. Ne demek. Bir yıllık bir süreçten. Bu kadar, bu kadar arsızlık olmaz. Bu kadar yüzsüzlük olmaz. Yani o gazeteye bunları yazanlar bu haberi yazmaya, yazdıranlar, yazdırmayı hiç mi utanmıyorlar bilemiyorum yani. Sabah gazetesine diyorum ki o 100 tane daireyi açıklayın. Hatta bence bak hiç bize bir şey demelerine gerek yok. Mis gibi gazetecilik olayı. Muhabiri yolla. Liste koysunlar. Al listeyi git çal kapıyı. Aç. Bak diye buradan Manisa delegesi bilmem kim çıktı. Öbür kapıyı çal. Mahvet bizi ya. Ben yarın istifa edip gitmem lazım böyle bir durumda.
Gazetecilik yapacaksa o 100 daireyi teker teker ilan edecek. İki muhabir yarım günde dolaşır hepsini.
"İMAMOĞLU'NUN DURUMU HEPİMİZDEN İYİ"
(İmamoğlu'nun durumu nasıl) Hepimizden iyi. Çünkü şöyle bir durum var. Ekrem Bey hem kendi masumiyetini biliyor, arkadaşlarının masumiyetini biliyor ve Ekrem Bey niçin içeride olduğunu biliyor. Ekrem Bey bir sonraki seçimde Cumhurbaşkanı olmasın diye içeride tutuluyor.
Şimdi bu öyle herhangi bir mesele olmaktan çıkmış. Ekrem Bey'e mesela bir siyaset insanı değil artık Ekrem Bey. Verilmiş bir görevi omzunda taşımak zorunluluğu olan o yükü taşımak zorunda olan ve bu ülke için bu yükü taşımak zorunda olan bir seçilmiş bir görevlendirilmiş birisi. Kim yaptı bunu? 23 Mart günü, onu 19'unda sahur vakti kalkıp gelip evinden alıp, dört gün vatan emniyette zulm edip 23'ünde ön seçim günü, ön seçime giremesin diye, biz ön seçimi iptal edeceğiz diye umarak, dört gün tutup ön seçim günü onu Silivri'ye yollayanlar varken, biz de milletin önüne sandık koyduk. 15,5 milyon insan gitti oy kullandı. 15,5 milyon insan.
95 yaşında nine de gitti, karnında üç aylık bebeği olan anne de gitti. Biri çocuğunun geleceği için gitti, öbürü çok sevdiği Ekrem evladına sahip çıkmak için gitti. 15,5 milyon kişi Ekrem İmamoğlu'na bir görev verdi. "Bu ülkeyi sen yöneteceksin, bizi düze sen çıkaracaksın." diye. Sırtında bu yük var. O yüzden ben her gittiğimde cezaevinde okumasıyla, yazmasıyla, çizmesiyle, hazırlıklarıyla, inancıyla, motivasyonuyla ülkeyi yönetmeye hazırlanan bir Cumhurbaşkanı adayı, milletimiz takdir ederse bir sonraki Cumhurbaşkanını, hükümetin başını görüyorum. Öyle bir kararlılıkta zaman kaybetmiyor.
Yani elinde evrakları, notları bir yandan savunmasını en doğru yerden yapmaya çalışıyor, hazırlıyor. Bir diğer taraftan ülkenin geleceğine hazırlanıyor. Cumhurbaşkanlığı Aday Ofisi kuruldu. Tabii ki dışarıda olsa başında kendi olacak. Şu anda onun yerine üç kişilik bir koordinasyon ekibi kurduk.
İkisini ben partiden, birini gruptan Bülent Tezcan benim partinin Genel Sekreteri görevlendirdim. Kendisi de Serkan Özcan'ı görevlendirdi kendi ekibinden. Üçlük bir koordinasyonla parti grubunu, partiyi, meclis grubunu ve tüm danışmanları koordine eden bir şekilde, "Türkiye'yi nasıl yöneteceğiz?" onu hazırlayıp göstereceğimiz ilkini Ankara'da büyük bir programla açacağımız, büyük bir katılımla açacağımız, sonra da 81 ile 973 ilçeye yayılacağımız bir büyük seçim kampanyasına hazırlanıyoruz.
Bunun Ekrem Bey tarafının adı Cumhurbaşkanlığı Aday Ofisi. Onun için gece gündüz çalışıyor. Elbette ki aldığı oylar yüzünden imkan verseler hem İstanbul için çalışması, hem Türkiye için hazırlanması, dışarıda olması doğru. Ama bir yanda telefonun meşguliyeti olmadan, bilgisayarın meşguliyeti olmadan, kendi başına kalarak belki de, belki de çok ihtiyaç duyacağı bir yöneticinin.
Çünkü Türkiye'yi yönetmeye gelen bir Cumhurbaşkanı adayının bir demlenmesi, kendini dinlemesi, sakin düşünmesi. Tabii okuyor yazıyor, inanılmaz okuyor. İnanılmaz okuyor. İnanılmaz okuyor. İnanılmaz çalışıyor. Gittiğimizde bir 5 dakika "Sen ne yaptın, ben ne yaptım, aile nasıl var mı orada bir şey burada bir şey. Yeni bir iftira varsa onunla ilgili sohbet, hoşbeş. Ama onun dışında 1,5 saat sohbet ediyorsak 1 saat 25 dakika "Nasıl yaparız, nasıl yönetiriz, Cumhurbaşkanlığı Aday Ofisi'ni nasıl koordine ederiz. Bundan sonrası ne yapacağız, Ekrem Başkanın hazırlıkları, Bir sonraki toplantıya kadar neyi düşünelim, neyi çalışalım?" böyle geçiyor bizim zamanımız. Ekrem Bey bir ailesi için çok hassas.
"HASAN İMAMOĞLU'NA ZULM EDİLİYOR"
Çünkü Hasan Amca'ya büyük bir zulm ediliyor. Gittiler bahçesini, kendine ait olmayan devlete terk edilmiş bir kuyuda arama yaptılar. Efendim 50 metre 100 metre aralıklarla bir sürü yeri kazdılar şeye döndü bu. FETÖ'cülerin bir şeyi kendileri gömüp kendileri buldukları yerde bu arkadaşlar böyle zulümler yapıyorlar.
Hasan Bey'i aradım. Ne diyor mesela. Hasan Amca diyor ki "Ya" diyor "orada kuyu varmış benim haberim bile yok. Arıyorlar arasınlar bakalım." dedi. Sonra bir şey bulmadılar. Hasan Amca bir yandan gülüyor, bir yandan kızıyor, bir yandan da memleketi bu hale getirenlerden "bu memleketi kurtarın evladım"
Ne arıyor biliyor musunuz? Doğrusunu söyleyeyim. Kişi kendinden bilir işi. Bu arkadaşlar 17-25 Aralık, evet deliller sahte delillerin toplanması usulü aykırıydı. Bazı evraklar sahteydi. Bazı şeyler yalandı ama bir gerçek vardı. Bu FETÖ'cüler AK Parti'nin dört bakanına, çocuklarını usule aykırı da olsa dinleyip evlerine baskın yapıp, fiziki takip de yapıyorlardı. Fiziki takip yapıp ayakkabı kutularında çikolata kutularında, elbise torbalarında kasalarda paralar buldular.. Şimdi bu arkadaşlar İstanbul'u yönettikleri dönemden beri kendi pratiklerini bilen bu arkadaşlar diyorlar ki "Kişi kendinden bilir işi. Bunlar mutlaka nasıl biz yapıyorduysak bunlar da iş adamlarından, oradan buradan bir şeyler alıyordurlar. Bir kasalarda tutuyordurlar. Bir yerde vardır bu. Gidin bakın." Ben hatta bir şey söyleyeyim mi? Öyle bir hale geldiler ki kendilerini ihbar ediyorlar. Şimdi çok eminim varsa bir tane gözünü karartan Cumhuriyet Savcısı denemesi bedava. Bugün bu AK Parti'deki arkadaşların ya da bu operasyonu yapan İstanbul'daki muktedir arkadaşların evlerinin yakınında bir kuyu varsa oraya bakın para bulacaksınız orada. Babalarının yazdıklarının dibini kazın para bulacaksınız. Kendi yazlık evlerinin bahçesine bakın para bulacaksınız. Adam demek ki kendisi paraları oralara koyuyorlarmış ki bunlar da paraları buralara koymuştur diye arama yapıyorlar. Bakın buradan çok açık söylüyorum.
"KAZIP PARA ARIYORLAR"
Kazıp para arıyor adamlar. Kasa arıyorlar. O kasayı nereye koydunuz diye soruyorlar. Bir şey söyleyeyim mi? Arasınlar. Ne kasa bulacaklar, ne para bulacaklar. Bulurlarsa biz buradayız. Biz yolsuzluğun olmadığını bildiğimiz için paranın olmadığını, paranın olmadığımızı bildiğimiz için arkadaşlarımızın masumiyetini biliyoruz. Bundan 94 gün önce, Tayyip Bey dedi ki yakında bunlar yakında. Hatta bir ay içinde dedi sonra. Birbirlerinin yüzüne bakamayacak, ailelerinin yüzüne bakamayacak, insan içine çıkamayacak duruma gelecekler dedi. Bu laftan sonra 94 gün geçti. Ben dün Tekirdağ'da insan içindeydim. Yarından sonra da Büyükçekmece'de insan içindeyim. Yarın da bütün Türkiye'nin gözünün içine bakarak bir grup toplantısı yapacağım. Tayyip Bey ne yapıyor? Bir insan içine çıksın bakalım. Klimalı salonlardan bir çıksın bakalım. Bu turpun büyüğünü bir göstersin bakalım. İftiradan ve duydum öyleymiş, böyleymiş diyen yalancı şahitlerden başka ne var elinizde? Ne var?
SON ANKETİ HALK TV'DE AÇIKLADI
(İBB operasyonları hakkındaki saha çalışması) Yüzde 25 Tayyip beye inanıyor, yüzde 55 bize inanıyor. Bunun arasında bir yüzde 20 kararsızım bakacağım diyor. Bu kararsız 30-35 lerden 20'lere indi. Yüzde 20-25 arası çeşitli anketlerde Tayyip beye inanan var. 22 23 25. Bu zaten AK Parti'nin çekirdek seçmeninin ve MHP'nin çekirdek seçmeninin bile ikna olmadığını gösteriyor. Şu anda AKP artı MHP'nin 25 olduğu bir anket yok. Daha yukarılardalar ikisinin toplamı. Ama bu meseleye kendileri kendi seçmenlerini dahi inandıramadılar. İnsanlar çok hızlı inanır. İnanılacak şey var, inanılmayacak şey var. 100 tane daireyi demin dediğimiz gibi ben baktım adresini verirsin. Herkes inanır. biter o zaman . Ben bu yayına gelemem bak. Bugün sabah gazetesi bizim 100 daire dağıttığımızı ve bunu delegelere verdiğimizi ispat etse, ben bu sabah bu yayına nasıl çıkacağım İsmail bey siz gazetecisiniz? Ben gösteririm listeyi. Bana böyle yapmayacağız böyle yapacaksınız. Özgür bey bu nasıl iş diyeceksiniz? Ben ne diyeceğim İsmail bey? Delegelere dağıtmışsın. Ben ne diyeceğim İsmail bey? O yüzden AK Partili de bunu görmüyor mu? AK Partili de görüyor. Yok canım bu kadar da değil diyor. Tamam diyor.
Mesela ne diyor anket biliyor musunuz? Ben Ekrem'e oy vermem ama bu yalana da inanmadım diyor yani. Bu kadar basit. Onun dışında anket olarak Türkiye'de malum yedi 8 7 9 yani ikisini bazıları katıyor ortalamaya bazıları katmıyor. Anket firması var. Bunların ortalamalarına bakıyoruz. Bunların içinde en kötüsünde 3 puan en iyisinde 9 puan ortalama 6.7 puan AK Parti'den öndeyiz.
Bütün anketlerde öndeyiz. Geçen ayın ortalaması 7 puan diye biz 6.7 puan öndeydik anketlerde.
"DURAKSAMAK YOK"
Program şöyle. Pazartesi MYK. Salı Grup. Çarşamba miting. Perşembe Silivri. Cuma Ankara. Cumartesi il mitingi. Pazar Ankara'ya dönüş. Şimdi fakat bu tabii tabi ki insan üstü bir şey.
(Tabii ki biz sizi tanıyoruz hani böyle çok hareketlisiniz enerji hep böyleydiniz ama bu ne kadar dayanılabilir ne kadar sürdürülebilir?) Şu ana kadar 28 tane miting yaptık büyük. Ankara'da yaptığımız hani 19 Mayıs 23 Nisan Kurultay sonrası kapı önlerini falan saymıyoruz. Bu temalı 28 tane miting yaptık. Bütün yaz boyunca iddianame çıkana arkadaşlarımız serbest kalana kadar bu miting programını durdurmayı, ertelemeyi yavaşlatmayı düşünmüyoruz.
Yazında devam edecek. Yazında devam edecek. Zaten şöyle yani aslında şimdi hani say deseniz şey saymam ama Temmuz sonuna kadar nerede miting yapacağımız belli zaten. İller biliyor. Talep ediyorlar. Şu anda oraya gittin bize gelmedin tartışmalarıyla uğraşıyoruz. Trakya'da 3 il var mesela. Dün Tekirdağ'a gittik. Bu sefer haklı olarak Kırklareli diyor bizimki ne zaman. Edirne diyor bizimki ne zaman. Bu işlen meşgulüz. Durmadan duraksamadan bu mitinglere devam edeceğiz. Ayrıca bunun yanına Cumhurbaşkanlığı aday ofisinin çalışmalarıyla milletvekillerimizi sahaya Parti programını ve Cumhurbaşkanlığı aday ofisinin çalışmalarını anlatmaya devamında da sorunları nasıl çözecek Cumhuriyet Halk Partisi, bunları anlatacak saha çalışmalarıyla hızlı bir şekilde devam edeceğiz. Bunun yazık işi yok. Yani tatil yok. Yazda duraksamak yok. Elbette arkadaşlarımız belki aileleriyle birkaç huzurlu gün geçirmek isteyecekler. 3 gün 5 gün dinlenmelerine izin vereceğiz. Onun dışında Cumhuriyet Halk Partisi en yeni üyesinden genel başkanına kadar tam kadro sahada çalışmaya devam edecek.
BAHÇELİ İLE SON GÖRÜŞMESİ
(Bahçeli ile Meclis'te son görüşmesi) Meclise gelmişti Sayın Bahçeli çok uzun süre sonra ben kulise girdim. Kalabalığı görünce Devlet Bey gelmiş dediler. Memnun da olduk. Çünkü bir sürü de spekülasyon. Ben tabii hiçbirine inanmadım. Hatta telefon görüşmemden sonra Sayın Bahçeli'nin sağlık durumuna ilişkin söylenenlere de ben de açıklık getirdim falan ta kaç ay önceydi. Sonra Sayın Bahçeli teşekkür telefonu açmıştı. Biz ona geçmiş olsun deyince falan. Sonra mecliste görünce gittim kendisi burada görmek, mecliste görmek güzel dedim. O da takip ediyorum sizi çok hareketlisiniz maşallah gibi bir şey söyledi. Çok hareketlisin. Tabii böyle oradaki birer cümle siyasette kötü bir şey değil. Elbette çelişkiler içindeyiz. Tartışmalar içindeyiz ama Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin çatısı altındayız.
Son yerel seçimde %38'i bize %6'sı Devlet Bey'e yetki vermiş görev vermiş. Milletin temsilcilerinin gidip milli birbirini görüp de el sıkmaması, hatır sormaması olmaz. Bazıları kızıyor bana. Nasıl elini sıkarsın? Nasıl bilmem ne yaparsın? Ben siyaseten yapmam gereken her şeyi yapacağım ama hem yaş olarak hem siyasi tecrübe olarak daha büyüğümüz gelmiş hastalıklardan çıkmış ilk kez meclise gelmiş. Hoş geldiniz diyeceğiz.
(Bahçeli'nin TBMM açılış resepsiyonunda 'Siyaseten söylüyoruz' demesi)
O gün sabah çok sert bir şeyler söylemişti. Ben de çok sert yanıt verdim. Üzülmüyorsunuz değil mi? falan dedi. Ben de ama orada şeyi söylemiştim. Celal Bey vardı yanında. Celal Bey bilir dedim. Biz doğru bildiğimizi söyleriz. Ama nezakette kimseye kusur etmeyiz. Yani yapmayız zaten. Meclisteki siyasi mücadele ayrı. Güzel ya efendim şöyle. O ayrı bakın. Manisa'da bizim cenazemiz, Ferdi'nin cenazesine gelmeyen parti yok. Yani Dem Parti'yi, MHP'yi, Zafer Partisi'ni, İyi Parti'yi, Saadeti bir arada bulunduran şey Manisa sokaklarında bu arkadaşların hep her birisi birbirine selam veriyor. Biz de Manisa'da her birimiz birbirimizin iyi gününe, kötü gününe gidiyoruz. Günü geldiğinde Manisa'da en çok taziyeye, en çok cenazeye, en çok düğüne giden iki siyasetçi say deseler biri Ferdi Zeyrek, biri Özgür Özel. E bunun yarattığı mesele ondan sonra Cumhuriyet Meydanı'nda 100.000 kişi nasıl oldu? Evet. Bu böyle. Bir günde olan bir şey değil bu. Siyaseti böyle yaparsan olan bir şey. İnsanca yaparsan olan bir şey. Ben şuna teslim olmadım, olmayacağım. Bağırıp çağırınca iyi ama hastalık olup da geçmiş olsun telefonu açınca kötü. O telefonu açıp o telefona esir olup siyasetini düzgün ve dirençli yapamıyorsan o yanlış. Ama işin hem bu tarafını hem o tarafını düzgün yapmak lazım.
"CANLI YAYINLANIRSA FARK 20 PUANA ÇIKACAK"
Bizim talebimiz şu. Bir an önce iddianameyi yazsınlar. Ha efendim işte daha başka delil toplayacaksa, daha başka bir şey yapacaksa onu da ek iddianame yapsın. Ama bir an önce bu iddianameyi yazsınlar. Yazsınlar. Yargılama başlasın. Çünkü silahların eşitliğine ihtiyaç var. Şu anda yok. Niye yok? Soruşturma gizli diyor. İşine gelen ifade tutanağını kendince piyasaya sürüyor. Veriyor Sabah gazetesine oraya buraya. İşine gelmeyen gizli diyor.
Avukatlar o ifadeleri alıp hazırlık yapmak istediğinde avukatı alıp içeriye koyuyor avukatlık yaptığı için. Ama iddianamenin yazılması ve kabulüyle birlikte bu iş bitecek ortaya çıkacak. Savcıyla avukatın eşit güçte olduğu delilleri birlikte tartıştıkları bir ortam gelecek. Delillerin tartışılması. O zaman göreceğiz. İşte o zaman çıkar kardeşim bakayım şu 100 daireyi diyebileceksin. Şimdi adam 100 daire dağıtılmış diyor. O kadar bırakıyor ve millet bunu konuşuyor. Bütün gün televizyonlar, gazeteler bunu konuşuyor. Biz bir an önce yargılamayı söz ve samimiyetle söylüyoruz.
Bakın meclis kapanmadan yasal düzenleme gerekiyorsa bir madde yazılacak. Tarafların kabulü halinde yargılamalar televizyondan canlı yayınlanabilir.
Taraflardan biri istemiyorsa veya televizyon vermeye değer görmüyorsa yapmaz. Biz davalıyız. Ben istiyorum. Siz istemiyorsanız yayınlanmasın. İki taraf da istiyorsa yazalım ve biz TRT'den canlı yayın istiyoruz. Halk TV'den canlı yayın. Bir frekans verecek. İsteyen televizyon verir, istemeyen vermez.
Mesela İmamoğlu davası böyle olsun mu diyorsunuz? İmamoğlu davasının canlı yayınlanmasını sorulan bütün soruların açıklıkla sorulmasını bütün cevapların da millet tarafından duyulmasını istiyoruz. Bu olduğunda CHP ile AKP arasındaki fark 20 puana çıkacak. Niye biliyor musunuz? Şu anda bu işe inanan %25 de kandırıldığını anlayacak. Ya bu kadar yalan olur mu diyecek. Haysiyetle bu kadar oynanılır mı diyecek.
ÖZEL'DEN MAHİROĞLU'NA VE HALK TV'YE DESTEK! "HALKIN BİLGİ ALMASINA YAKALAMA KARARI ÇIKTI"
Konuyu gördüğüm anda hem tweet attım, hem televizyonda konuştum. Hem Cafer Bey ile telefon açtım. Hatta yanılmıyorsam Cafer Bey beni aradı. Sayın Genel Başkan hani teşekkür etti tutumum için. Net bir durum var.
Orada Cafer Mahiroğlu diye bir şey yok. Oradaki durum Halk TV ve halkın haber alma hakkı. Neye yakalama çıkarmışlar biliyor musunuz? Sizin ya Sabah Gazetesi bunu yazmış ama bu 100 dairenin ne adresi belli, ne alanı belli. Böyle haber mi olur diyerek bir yanıltmaya karşı öbür tezi dile getiriyorsunuz ya. Veya efendim 1200 tane cep telefonu da hani bunlar diye soruyorsunuz ya varsa bilelim diye. Ya da yapılan bir iftiraya karşı avukatların savunmasını da söylüyorsunuz ya. Ona yakalama kararı çıkarmış.
Halkın doğru bilgiyi alma meselenin iki tarafı varsa muhalefetin ağzından çıkanı da duyma hakkına yakalama kararı çıkarmışlar.
Bu Cafer Mahiroğlu'nun şahsına, şirketine falan değil. Televizyona bile değil. Halkın gerçekleri öğrenme hakkına yapılmış bir saldırıdır. Nokta. Bunun dışında önüne bakayım, arkasına bakayım deyince insanı doğru odaktan ayırıyorlar. Cafer Mahiroğlu'nu yakalamak, Halk TV'nin üzerine gitmek demek bugün sadece Akın Gürlek'in iddiaları konuşulsun. İmamoğlu'nun yanıtları duyulmasın demektir.
Öyle bir dönemi hazırlamaya çalışıyorlar Türkiye'yi.
"ALTAYLI GAZETECİLİK YAPTIĞI İÇİN TUTUKLANDI"
(Altaylı'nın tutuklanması) Diyorlar ya cezaevlerinde gazeteci yok Türkiye'de diye. Gazeteci yazmamak için YouTuber yazıyorlar Fatih Altaylı'ya. Fatih Altaylı gazetecilik yaptığı için tutuklandı.
Fatih Altaylı'nın bir açığını arıyorlardı. Ben bunu defalarca hatta bir kez kendisine de söyledim. Bir açığınızı arıyorlar. O açığınızı buldukları anda sizden kurtulacaklar.
Kendisine söyledim. Biz Fatih Bey'in yayınına gitmiştik. yayına gittiniz. Bir iki ay önce. Öncesinde oturduk böyle işte editörü, bizim arkadaşlar falan bir yarım saat kahve içtik, sohbet ettik. Orada dedim ki hissediyorum dedim. Çünkü o zaman da bir lisans misans bir şeyleri vardı. RTÜK falan bir şey dedi. Bir açığınızı alıyorlar dedim. Bir kelime, bir cümle yakalasalar hemen yapacaklar. Allah'tan dedim siz çok tecrübelisiniz Fatih Bey'e. Bunu söylediğimi hatırlıyorum.
Canlı yayınlar yaptınız. Eleştirileri yapıyorsunuz ama bir açık vermiyorsunuz. Şimdi aslında dünkü yayında da söylediği söz diyor ki Anketleri gördüm diyor. Anketlerde şuraya kadar gerilemiş diyor. Bu millet diyor böyledir diyor. Osmanlı'da bile diyor. Nice padişahlar indirildi. Bu ne demek? En kudretli, en güçlü olanlar. O zaman indirme yöntemi oymuş indirmiş. Bugünün indirme yöntemi oy kullanmak. Ankete atıf yapıyor ve AK Parti'nin oylarındaki kayba bu milletin çok ağır ceza verdiğine atıf yapıyor ve tarihsel bir hatırlatma tarihle ilgili bir şey söylüyor. Efendim Cumhurbaşkanı tehdit. Ya o ifade bir de bütün hepsini böyle kesip kesip yapıştırmışlar. Öyle değil de yayının kendini bir izlediğinde Fatih Altaylı'nın ama Sarayın bir danışmanı Oktay Saral tuttu. Ne dedi? Senin suyun ısınıyor.
"ADALET BAKANI'AN SESLENİYORUM, ASKER ARKADAŞIMDI"
Şimdi ben buradan Sayın Adalet Bakanı'na sesleniyorum. Her fırsatta Adalet Bakanı benim asker arkadaşım. Ege Deniz Bölge Komutanlığı'nda birlikte askerlik yaptık. Benim Soma Komisyonu arkadaşım. Adalet Bakanı benim Grup Başkan vekilliği yaparken birlikte mevkidaşlık yaptık. Adalet Bakanı'na soruyorum. Ben Adalet Bakanı'nın kötü niyetli olmadığını ama bu yaşananlar da maalesef maalesef sistemin onu seyirci ve etkisiz bir pozisyona ittiğini, işin başka bir tarafta döndüğünü de biliyorum. Ama zaman zaman tweetler atarak Türkiye'de yargı bağımsızdır. Sürekli Adalet Bakanı yargı bağımsızdır diyor.
Yargı bağımsızsa Fatih Altaylı o cümleleri kurana kadar kurduktan sonra hiçbir şey yokken saraydan birisi çıkıp da suyun ısınıyor. Ne demek suyun ısınıyor? Yakında senin başına bir şey getireceğiz demek. Yazdıktan sonra öğleden sonra Resen soruşturma, öbür gün gözaltı, öbür akşam tutuklama. Nasıl inanacağız biz Türkiye'de yargının bağımsızlığına? Sayın Adalet Bakanım. Nasıl inanacağız? Türkiye'de ifade özgürlüğü var. Fatih Altaylı'nın söylediği sözleri ifade özgürlüğünün neresine koyacağız? Fatih Altaylı bu lafları edemeyecekse kim edecek? Hiç üstünüze alınmayın ama o tutuklama aslında size göz. Tabii. O tutuklama her bir gazeteci. YouTube'da konuşan herkese, köşe yazan herkese, canlı yayında konuşan herkese ki Olur kardeşim. Ağzından bir laf çıkar. Cümleyi tersten kurarsın. Yanlış anlaşılır. Pardon dersin.
Niyetim o değildi dersin. Tabii. Bugün bugün öyle bir sistem kuruyor ki güya Türkiye'nin en büyük çıkar için suç örgütünü oluşturmuş Aziz İhsan Aktaş en tepede Ben suçluyum ve şu suçları işledim deyince salıyorlar. Adam diyor ki Ben bu suçları işledim. İtiraf ediyor salıyorlar. Fatih Altaylı dün ben okudum. Niyetim o değildi diyor. Benim söylediğim cümle ankete atıf yaptım ben diyor. Benim niyetim böyle bir şey değil. Ben Cumhurbaşkanı tehdit etmedim. Böyle bir şeyi de yapmam diyor. Yıllardır da yapmadım diyor. Ağzından söylüyor tutanak altında. Aziz İhsan Aktaş Ben bunları yaptım deyince Tamam Silivri'den evine yolluyorsun. Ben yapmadım böyle bir şeyi diyor. Niyetim o değil diyor. Cümle ortada. O cümleden onu savcıdan başka öyle anlayan kimse yok.
Bir daha söylüyorum. Nasıl Cafer Mahiroğlu'na yapılan tutuklama kararı Halk TV, gazetecilik ve haber alma hakkına karşıysa, gözaltı kararı, yakalama kararı. Fatih Altaylı'nın tutukluluğu da bütün aktif gazetecilere, yazana, çizene, hatta sosyal medyada yorum yapan herkesedir.
Fatih Altaylı bu hale geldiyse sen kendini düşün diyorlar herkese.
(Cezaevindeki şartlar) Mehmet Murat Çalık çok ciddi Hepimizden gizlediği belki böyle çocukları küçüktü, büyüdüler. Duymasınlar diye duyulsun da istemediği. Geçmişte geçirdiği kan kanseri, lenf kanseri İyi beslenmeli, stresten uzak durmalısın dendiği halde bir cezaevi koğuşunda hastalığının tetikleme riskine rağmen tutuluyor. Şimdi de İzmir'e sevk edildi.
(Cezaevi koşullarıyla ilgili bir gözleminiz. Çünkü hem her hafta cezaevine de gidiyorsunuz. Onu bir değerlendirir misiniz efendim?) Onu şöyle söyleyeyim. Biz Veli Ağbaba ve Nurettin Demir'le birlikte 2011-2015 arası 270 cezaevine 380'in üzerinde ziyaret yaptık. 8 tane de yayınlanmış raporumuz, kitabımız var. O günlerden bugünlere de bir ilerleme yok cezaevlerinde. Şimdi de aynı görevleri yapan arkadaşlarımız söylüyor.
"AYKUT ERDOĞDU'NUN YAPTIĞINI DOĞRU BULUYORUM"
Bu süreçte bugüne kadar Aykut'un yaptığını birçok arkadaş yapmamak için direndiler. Ben Aykut'un yapmasını da doğru buluyorum. Herkes görsün. Şöyle bir durum var. Ya biz içeri düşünce şartlardan şikayet etmeye başlarsak işte şöyle kötü, şöyle zor, böyle zor demeye başlarsak bu aslında cezaevini hak ettik ama bu şartlarda durmayı hak etmedik gibi algılanır.
Biz içerideki şartların kötülüğünden hiç bahsetmeden haklılığımızı anlatalım diye düşündüğü için arkadaşlar kimse çektiklerini anlatmadı. Yoksa hepimiz biliyoruz Silivri Cezaevinin işte yağlı yemeklerini Türkiye Cumhuriyeti'nin anlı şanlı komutanları kettleda ısıttıkları suyuyla o yağı şey yıllarca yediklerini. Her türlü her türlü hak ihlali var cezaevlerinde.
Bu konuda da bir arpa boyu ilerleme yok ama bu bizim arkadaşlarımız içeri düştü diye söylediğimiz değil üzerine kitaplar yazdığımız, her fırsatta dile getirdiğimiz bir Türkiye'nin Türkiye cezaevleri meselesi vardır. Ceza ve tutukevleri meselesi vardır.
Çağa uygun olmayan ıslah etmek yerine cezalandırmayı, hele hele tutukluluğu, bir de işin öyle bir boyutu var. Çok istisnai bir tedbir olmak yerine genel kural haline getirmiş ve bir ön infaz, ön cezalandırma, öç alma.
Yatarı olmasa bile öyle değil mi? Bir gün yatarı olmayan suçtan dünya kadar öğrenciyi, 301 tane öğrenciyi bayramda sevdiklerinden uzakta tuttular.
Bir gün yatarı bile olmayan suçlardan. Bunların her birisi bir partinin genel başkanı da olsa 18 yaşında üniversite öğrencisi de olsa rejimin adı konulmamış infaz ve cezalandırma yöntemi. Fiziki şartlarda anlatılandan bile kötü. Kimse bunları söylemiyordu bizim arkadaşlar da. Israrla hatta şöyle oluyordu. Anlatıyorlar yaşadığı zorluğu. Bu aman bunu dışarıda söylemeyin. Demesinler ki kurtulmak için yapıyoruz. Ben zaten suçsuzum. Burada yatmamam gerekiyor. Daha iyi şartlarda olsa yatmamam gerekiyor diyorlardı.
ERKEN SEÇİM ŞARTINI AÇIKLADI
(Seçim ne zaman olacak sizce?)
Kasımda olmasını ümit ediyoruz. En geç önümüzdeki Nisan'da yapılacak olan bir seçim için tarih verilirse erken seçim kararını destekleriz. Bakın biz bu Kasım'ı istiyoruz ama bu Kasım'a kadar bize gelecek sene Nisan onu geçmemek üzere bir tarih verip seçim kararını şimdiden mecliste alırsak erken seçim kararına destek veririz.
Onun dışında biz Erdoğan'ın aday olabilmesi için istiyorsa şimdi gelsin aday olsun. "Ama seçimlere 6 ay kala, bir yıl kala seçimleri birazcık öne alalım. Erdoğan'ı aday edelim" gibi bir yaklaşımın karşısındayız.
Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak tabii her zaman son kararı partinin yetkili organları veriyor, konjonktürü o değerlendiriyor. Hani ben böyle söylüyorum olacak diye değil ama biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bir an önce adayımızı yanımızda, sandığı önümüzde istiyoruz. Bir an önce.
Biz önümüzdeki pazar 6.30'ta kaldırıp sandığa yollayacak 180.000 kişiyi bulmuş durumdayız. Şu anda var. Toplam 191.000 kişi olacak. İsim şöyle şunu kabul etmiyoruz artık. Yoksa söyle oraya isim yazarlar sana. İsmi yazılan kişiyi arıyoruz. Göreve hazır olup olmadığını soruyoruz. Bazı sorularla eğitimini tamamlamış mı, bu konuda bilgi birikimi tamam mı onları yokluyoruz. Biz sandık güvenliği ordumuzu geçen seferki geçen sefer ondan önceki sefer hep vatandaşın kaygı ettiği sandıklara sahip çıkacak mısınız o meseleyi seçime doğru değil şimdiden. Çünkü erken bizdeki temel mantık şu. Erken seçim istiyorsan o seçime önce kendin hazır olacaksın.
Biz bakın Eylül'de Ekim'de Kasım'da değil. Bu pazar yapılacak seçime sandığa yollayacak arkadaşlarımızı hazırladık. Ama bu arkadaşlar sırf seçim günü değil, sırf sandıkta değil, o sandıkta oy kullanacak 300-350 kişi için bugünden seçime kadar mahallelerde çalışacaklar.
"SABAH GAZETESİNE AÇIK ÇAĞRIM VAR"
Sabah gazetesi yarın fikri takip yapsın. Bu 100 dairenin gitsin kapılarını çalsın ve göstersin bize. Bu dairelerin verildiklerini göstersin. Bu kişiler ya orada oturuyorlardır ya da orayı satmışlardır. O adrese gitsinler. Sen bu daireyi nasıl aldın desinler. O sorunun peşine düşsünler.
Sabah gazetesine açık çağırım.
"İMZALAR 20 MİLYONA DAYANDI"
(Bir Sayın İmamoğlu ile ilgili bu imza kampanyasına dair iddiaınız vardı. Oradaki son durum ne efendim?)
20 milyon sınırındayız. Tabii ilk başlarda çok yoğun bir yani çok hızlı, çok yoğun ve yetişilmesi zor bir talep. Şu anda imza verebilecek 27 milyon kişiden 20 milyona ulaştığınızda o 7 milyon kişi için daha büyük bir emek vermek gerekiyor. Bunun için 180.000'in üzerindeki sandık bölgesi sorumlusu, biraz önce söylediğimiz sandık sorumlusu arkadaşlarımız kendi bölgelerindeki 350'şer seçmeni tarayarak imzaları topluyorlar. 20 milyon sınırındayız. 20 milyonda imzaları bir saydırtıp 20 milyonuncu imzayı tescil edeceğiz ki 20 milyon kişinin erken seçim istediği bir ülkede yaşıyoruz.
Bunu görmek lazım. Bizim hedefimiz Erdoğan'ın aldığı oy kadar imzayla ona bir güvensizlik oyu söylemek. 27 milyonu hedefliyoruz. Bundan sonra geriye doğru sayacağız ve mahalle mahalle, kapı kapı sokak sokak geziyoruz ve imza topluyoruz.
Şimdi ismini yanlış söylemeyeyim diye yani yanlış ilçe söylerim olur ama dün Tekirdağ'da arkadaşlarımızın yanına birini getirmişler. Önceki ilçe başkanımız bir ilçenin. Almış eline föyleri Tekirdağ'ın bütün köylerini gezerek bireysel 10.000 imza toplamış. 10.000. Akıl almaz.
Dedim ki o imzaları genel merkeze getirsin. Tetkik edelim. Ben bunu bir grup toplantısında bu imzaları ben teslim alayım. Bir kişi 10.000 imza toplamış. Yani inanan bir partilinin neler yapabileceğini kendi arabasına binmiş 3 arkadaşını, 4 arkadaşını almış. Tekirdağ'ın bütün köylerini gezerek 10.000 imza toplamış.
Biz bu imzalar konusunda meclis tatile girdikten sonra milletvekillerimizle birlikte özellikle şimdi yüzdesel olarak yayıyoruz.
Oralara da özel çalışmalar yapacağız. 20 milyonu zorladığımız bir noktadayız. 27 milyona doğru kararlılıkla gidiyoruz. Bir de bu imza meselesinin şöyle bir güzel tarafı var. Elde imza gidiyorsun. Atmak isteyen görür görmez çağırıyor atıyor. Tereddütü olan neden tereddütü var diye dinliyorsun. Diyor ki benim torun polis. Oğlum gelecekte mülakata girecek. Şuyum var kendim devlet memuruyum. Onlara imzaların Tayyip Bey'in eline geçmeyeceğinin garantisini veriyoruz. İmza alabiliyoruz. Bir de imza istediğinizde soranlar var. Ya iyi de mesela adam diyecek ki iyi de bu KİPTAŞ'tan 100 tane ev mevzuu varmış. Ne oldu? Orada da onu anlatma imkanı buluyorsunuz.
Yani bilinçli ve elinde föyle giden böyle yalak şalap iş yapan değil imza vermeyene de neden vermiyorsun diyor ki yolsuzluk var. Anlatıyor kanıtlarını söylüyor ve orada sahada bir ikna üretiyor. Bunu bu açıdan da çok kıymetli buluyorum.
"İKİ BUÇUK MİLYAR DOLARA ZEYTİNLİKLERİ FEDA EDİYORLAR"
Hani ismini vermeyeceğim bir arkadaşa dedim ki ya bu işten ne faydanız var? Siz bunu getiriyorsunuz kamuoyu kızıyor geri çekiyorsunuz. Bu insanlar belli hassasiyetleri var. Anadolu'da zeytin üzerinde çok ciddi bir hassasiyet vardır. Ne gerek var? Herkesin bildiğini tekrar etti. Bu firmaya bu yeri vermişler. 2,5 milyar dolarda parayı almışlar.
Aldıkları sırada da demişler ki biz halledeceğiz. Firma diyormuş ki ben zeytinden, zeytinlikten madenden geçtim paramı verin gideyim. Verecek 2,5 milyar para olmadığı için zeytinleri feda ediyorlar.
Durum tamamen bu bundan ibaret. Bu yüzden de çok net bir durum var ortada. Bu zeytinlik meselesi kamuoyu ne kadar tepki gösterirse o kadar sonuç alınan bir konu. Ben bu hafta henüz şeyden geçti. Meclisten geçmedi. İnsanlar mesela dün Komisyondan geçti. Birkaç kişi şey duydum. Ya bu sefer geçirmişler geçmedi daha komisyondan geçti. Mecliste oylanacağı ana kadar bunun mücadelesini kamuoyunun vermesi lazım. Devamında biz Anayasa Mahkemesine elbette gideceğiz. Efendim bu arada kahvemiz de geldi.
"ASGARİ ÜCRET CHP İKTİDARINDA ÜÇ AYDA BİR ZAMLANACAK"
(Asgari ücrete ara zam çağrısı)
İsmail Bey AK Parti iktidara geldiğinde asgari ücret 7 çeyrek altın alıyordu. Şu anda 3 çeyrek altın alıyor. Yani AK Parti iktidarı asgari ücretliği altın üzerinden olduğunun yarısından geriye götürmüş kendinden önceki durumdan. Bu şartlar çok ağır. Özellikle asgari ücretin en büyük sorunu yılda bir kez belirlenip bir yıl boyunca enflasyonun yarattığı erozyonla aşındırmayla küçülmeyle mücadele ediyor asgari ücrette.
Enflasyon %7 olunca bu %7'lik bir kayba denk geliyor. Sene sonunda alınan zamla telafi oluyor olmuyor tartışılır. Elbette sadece enflasyonu değil büyümeyi refah payını da vermek lazım. Ama şimdi mesele o değil. Mesele bugün ülkeyi yöneten iktidar seçime giderken enflasyon %38'di o gün ve dedi ki Erdoğan tek hanenin üstünde olunca %9'u geçince, onu geçince enflasyon bunu dedi.
Yılda bir değil, iki değil, dört kez güncellemeyi düşünmek lazım dedi. Yani Mart'ta, Temmuz'da Ekim'de de yapmak lazım dedi. Bunu diyerek oy aldı.
Bunu söyledikten sonraki sene geçen sene oluyor. 17.002 liraya bir kuruş zam yapmadı. Ve o 17.002 lirayla insanlar çok güçlükle yaşadılar. Tam zam alacakları zaman enflasyon kadar değil gerçekleşen enflasyon kadar değil beklenti enflasyon kadar. Yani hükümetin beklentisi %30'du diyelim.
14 puan eksik zam yaptılar. Bir de onun darbesi geldi. Ve 22.000 liralık asgari ücret verildiği günden bugüne TÜİK hesabına göre bile 3.500 lira eridi. Bu şu demek. İlk 6 ayda verilen zam bitti. 6 ay geçen seneden de kötü olacak. Buna insanların dayanacak gücü kalmadı. Bunun için de ara zam talebimiz var.
Bunu Bursa mitingi ile başlattık. Meydan meydan geziyoruz. Meydanlarda olmadığımız günlerde önce DİSK ile başladık. Sabah Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu sonra TİSK. Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu. Ertesi gün Hak İş Türk İş geçen hafta esnaf boyutu var işin. Esnaf için de asgari ücret iki boyutlu.
Veren tarafta olunca artmasından korkuyorlar ama bir yandan da asgari ücretliye para olmayınca iş yapamıyorlar. Esnaf asgari ücrete zam istiyor ama kendim nasıl arttıracağım yanımda çalışan diyor. Ona da bir teşvik paketi hazırladık. Onu da Bendevi Palandökenden gittik konuştuk esnafların konfederasyonunun başında. Bütün arkadaşlarımız il il gittiğimiz her ilde dolaştığımız her yerde tüm bu yapıların iller bazında da geziyorlar ve biz bir ara zam yapılmasını hatta ara zam hakkımız söke söke alırız diye meydan meydan bağırıyoruz.
Tek tek paydaşlarla görüşüyoruz. Meclis için bir paket hazırlıyoruz. Görünen şu. Zaten biz 30 altında yokuz demiştik. Bunlar 22.000 lira verdi. Şimdi Temmuz ayı için 22.000'de tutmaya uğraşıyorlar. Oysaki olması gereken 30.000'in üzerinde 35.000 liraya yakın bir rakam. Hı hı. Tabii burada mutlaka teşvik koymak lazım. Küçük esnafa KOBİ'ye ve özellikle tekstil sanayisi gibi ihracatta düşük asgari ücretli ülkelerle mücadele etmek zorunda olan iş kollarına farklı teşvikler koymak lazım.
Çünkü Mısır'daki asgari ücretle Türkiye'deki işçiyi karşılaştırdığında perişan olur bizim adamlar. Ya da işte Hindistan'daki asgari ücretle. Böyle bir büyük çalışma içindeyiz ama Temmuz ayında hem emeklilere seyyanen zam. Çünkü bu TÜİK hesabına göre perişan oldu emekliler.
Bir seyyanen zam verilmesi lazım. 2 asgari ücret diye ara zam en temel talebimiz. Buradan vatandaşlarımıza bir tek şey söyleyeceğim.
Bunu konuşmayı siyasilerin bırakmasınlar. Bunu bir bunu almanın yolu şu. Minibüste bu konuşuluyorsa, kahvede bu konuşuluyorsa Konuşuluyor. ev gezmelerinde bu konuşuluyorsa günlerde bu konuşuluyorsa ki konuşuluyor bu zam alınır. Daha yüksek sesle konuşmak ve şunu söylemek lazım. AK Parti'nin ve AK Partililerin duyacağı şekilde bu zammımı vermezlerse bir daha oy vermeyeceğim dedi mi AK Partililer bu zammımı alırlar.
Ha biz bunu son bir kez Tayyip Bey'den istiyor vatandaş. Çünkü şu an iktidarda o. İktidara geldiğimizde kendi hazırlığımızda şu var İsmail Bey. Bir yasa çıkaracağız. Asgari ücret nasıl zam görecek? 3 ayda bir enflasyon iyileştirmesi artışını alacaksınız diye kanun çıkaracağız. Böyle 3 ayda bir, 6 ayda bir söyleyip aldım alamadımla uğraşmayacak kimse. Otomatik 3 ayda bir zamlanacak asgari ücret Cumhuriyet Halk Partisi'nin iktidarında.
"CHP'YE KAYYUM ATAYAMAZLAR"
(Özel'in ilk kez genel başkan seçildiği Kasım Kurultayı hakkındaki iddialar) Bizim yaşadığımız şuydu. Biz 14 ve 28 Mayıs'ta kazanmamız gereken bir seçimi kaybettik ve bir anda bir anda şöyle bir şey oldu. Öğretmen evine giden 10 öğretmenden 8'i gidip de öğretmen evinde oturmamaya başladı.
Evine kapattı kendini. Sokakta Cumhuriyet Halk Partililer değil bu iktidar değişsin isteyenler birbirinin gözüne bakamamaya, başı önde yürümeye başladı. Gençlerin omuzları düştü. Gençler konuşmamaya, şakalaşmamaya başladılar ve bir duygusal kopuş yaşandı.
Biz o gün dedik ki Cumhuriyet Halk Partisi bir özeleştiri yapmalıdır. Siyasette özeleştirinin en güçlü yanı kurultaydır. Çünkü Cumhuriyet Halk Partisi kurultayla kurulmuş, kurultaylarla büyümüş bir partidir. Atatürk'e partinin kuruluşunu söylediklerinde daha doğrusu partinin ilk kurultayını yapıyorsunuz dediklerinde ilkini Sivas'ta yaptık ya demiştir. Sivas kongresi bizim. Ve bu parti Sivas Kongresi ile kurulmuş. Kurultay yaptık. Kurultayda özeleştiri yaptık.
Eleştiri yaptık. Doğru bulduklarımızı, yanlış bulduklarımızı ve bir değişim talebini ortaya koyduk. Bu ortaya koyduğumuz değişim talebi, bu yaptığımız özeleştiri ve devamında gençlerle, kadınlarla, anketlerle ilerleyen, rakibimiz çünkü en çok anketleri kullanıyor.
Doğru aday belirleyen, adayları sahada anketle takip eden 250 350.000 anketle aday belirledik. 255.000 anketle sahada adayları takip ettik. Biz Ferdi Zeyrek'in %60'a gidişini anket anket günbegün takip ettik günbegün. Biz Ferdi ile Manisa'da %6 da aldık %60 da aldık. Ve bir anda ben size söylemiştim ilk inanan da siz oldunuz. Dedim ki bütün Ege'yi alacağız.
Yetmeyecek hatta Kilis'ten bile sürpriz yapacağız dedim. Deyip de kazanamadığımız bir yer kalmadı ve bu Cumhuriyet Halk Partisi tarihinin en önemli sıçraması.
En önemli yerel seçim zaferi. bana dediniz ki bir tek içimde uhdedir İsmail Bey dediniz. Bir sonraki seçim orayı da alacağım dediniz. Gaziantep dediniz. Gaziantep'i inanmadık diye alamadık. Yani inandıramadık. Orayı da alabilirdiniz aslında. Kocaeli, Gaziantep, Samsun Cumhuriyet Halk Partisi için çok önemli bir sembol, ilk adımın atıldığı yer Atatürk'ün şehri. Kurtuluşun başladığı yer ve iki tane emeğin başkenti Gaziantep ve Kocaeli. Bunları almadan olmaz.
İlk seçimde çok açık farkla almamız gerekiyor. Bu noktaya geldik. Sonrasında iktidar şunu gördü. Cumhuriyet Halk Partisi bu genç ekiple bu güçlü yürüyüşle bizi darmadağın edecekler. Ne yapmak lazım? Cumhuriyet Halk Partisini tartıştırmak lazım, karıştırmak lazım. Bunun için işte görüyorsunuz. Şimdi biz boykot yapınca kızıyorlar. Öyle ekipler çıkarıyorlar ki televizyonlara, yandaş kanallara, merkez medyaya teker teker her gece Cumhuriyet Halk Partisi tartışıyorlar. Her gece Cumhuriyet Halk Partisi. Bu sırada bir müfteri, bir iftiracı, bir meczup ki hakkında dün de gördüm iftira atmadığı kimse kalmamış. Herkes de dava açmış teker teker de davalar kazanılıyor falan.
Cumhuriyet Halk Partisi kurultayı hakkında bir iftira attı Bursa İl başkanımıza. O da kişiye dava açtı. Açılan davayı biz mağduruyuz kişi Ankara'ya yollayıp bir davaya çevirdiler falan. Sonuç odaklı değil süreç odaklı bir türbülans yaratmaya çalışıyorlar. (Küçükkaya: Ne demek bu hep bunu söylüyorsunuz?) Şöyle sonucunda bir şey elde edemezler.
Bu partiye ne kayyum atayabilirler. Ne yok butlan yapıp seçimleri iptal edebilirler. Ya sen neyi iptal ediyorsun. Yani Cumhuriyet Halk Partisi gitmiş kurultay yapmış. Kurultayda yarışmışız. Kurultayın bir tarafında Sayın Kemal Kılıçdaroğlu var. Partiyi yıllardır yöneten Genel Başkan.
Kurultayın başında Ekrem İmamoğlu var. Ona da kurultay yönetmeyi Kemal Bey teklif etmiş. Biz de büyük bir memnuniyetle kabul etmişiz. Ekrem Başkan bu kadar iftiraya uğruyorken şimdi Kemal Bey'in yıllardır yönettiği partinin yaptığı kurultaya mı şaibe edeceğiz? Ekrem Başkan'ın yönettiği kurultaya mı. Böyle bir duruma getiriyorlar ve partiyi tartıştırmak, Ekrem Bey'i tartıştırmak için 1000 tane yalan atıyorlar. Bir yerden sonra artık gına geldi bunlara.
Bir de bir hazırlık duyduk. Ankara'daki mahkemelerden alamadıkları kararı Anadolu'da bir mahkemeden alıp getirip partiye kayyum atayıp da bir ne yapmaya çalışıyorlardı hatırlayalım.
19'unda Ekrem başkanımızı aldılar. Biz 23'ünde sandık koyacağız. Onlar Ekrem başkanı alınca seçim iptal olur sandılar. Biz hayır aksine milletin de önüne sandık koyacağız. Dayanışma sandıkları koyacağız dedik. Biz bunu söyleyince bu sefer Cuma günü öğleden sonra partiye kayyum atamaya kalktılar. Biz de olağanüstü kurultay kararı aldık.
Hadi dedik o delege gelsin bakalım. Öne aldınız aslında. Aynı delege geldi. Bu sefer geçerli oyların tamamını bana vererek 1170 küsur oyla Cumhuriyet Halk Partisi delegesi iradesinin arkasında durdu. İradesinin arkasında durdu. Orada da partinin benden önceki dört genel başkanı vardı. Bu delegeye ve kurultayın temizliğine yönelik yaptığım konuşmada da bütün salonla birlikte dört genel başkanı da lütfettiler ayakta alkışladılar. Sayın Altan Öymen, Sayın Hikmet Çetin Sayın Murat Karayalçın ve Sayın Kemal Kılıçdaroğlu. Bu vakitten sonra daha ne tartışması daha ne tartışması ama halen Cumhuriyet Halk Partisini tartışmaya çalışan bir anlayış var. 30 Haziran'da bir şey olmaz. Hukuken olmaz, mümkün değil. Ama kim ne yapmaya çalışırsa çalışsın.
Cumhuriyet Halk Partisini asla ve asla müfterilerin iftiracıların, meczupların karıştırmasına izin vermeyeceğiz. Parti 47 yıl sonra 1 parti olmuş. Anketlerde 7 puan önde. Türkiye haritasında işte eskiden kıyı şeridinde bir ince sarı bir ince kırmızı çizgi varken bütün Türkiye'yi kırmızıya boyamışız. Ondan sonra tutacak Cumhuriyet Halk Partisi'ni tartıştıracaklar. Neden? Ben ne tartışıyorum meydanlarda? Asgari ücret tartışıyorum. Emekli maaşı tartışıyorum. Buğday fiyatı tartışıyorum. Çiftçiye destek tartışıyorum. Esnaf kefalet kredilerinin faizlerinin %28'e çıkmasını ama kredi garanti fonu 8'de kalmasını tartışıyorum. Ne tartışıyorum. En büyük adaletsizliği bir sonraki Cumhurbaşkanına yapılan darbe girişimini, darbeyi tartışıyorum. Bana diyorlar ki bunları bırakalım Cumhuriyet Halk Partisini tartışalım. Bunu söyleyen herkesin onu açıkça söyledim. Milletin sorununu tartışma, adaletsizlikleri tartışma kendi içinde CHP'yi tartış. Bu dönemler geride kaldı kardeşim. Bu dönemler geride kaldı.
30 HAZİNAN SORUSUNU YANITLADI
(Küçükkaya: 30 Haziran'da ne bekliyorsunuz?) Hiç şey beklemiyorum. Büyük ihtimalle başka bir tarihe ertelenecektir mahkeme. O tarihten sonra başka bir tarihe ertelenecektir. Eninde sonunda da bir sonuç doğurmadan mahkeme bitecektir. Ama adamlar sonuç istemiyorlar. CHP'nin tartışıldığı bir süreç istiyorlar. Her akşam TGRT'de CHP tartışılsın istiyorlar. Her akşam işte yandaş kanallarda A Haber'de bilmem nerede CHP tartışılsın istiyorlar. Maksat bu. Ben de buradan bütün sevenlerimize, dostumuza, üyelerimize şunu söylüyorum.
Kardeşim bir uçakta insanlar ne zaman paniğe kapılır çığlık atar? Türbülans olduğunda değil. Anons yapılmadan türbülansa girersen. Türbülanstayız kardeşim. Bizi karıştırmak için içeriden dışarıdan dünya kadar türbülans yaratmaya çalışıyorlar. Kemeri bağlayın yanınızdakinin elini sıkı sıkı tutun. Kaptan pilota da arkadaşlarına da uçuş ekibine de güvenin. Uçak da sağlam, ekip de sağlam. Yolcularımızın da hepsini çok seviyoruz.
Biz bu türbülansın içinden bu partiyi de bu ülkeyi de biz çıkarırız. Bu kadar net. Hiç kimse endişe etmesin. Devletin eliyle, sarayın gücüyle, devletin bütün imkanlarıyla iktidara yürüyen CHP'yi ayağını birbirine dolandırıp kendi kendine düşürmenin hesabını yapıyorlar. Çünkü onlar düşüremedi. Yarışı biz kazanacağız içeriden çelme çakmaya çalışıyorlar.
Biz biz buna asla ve asla taviz vermeyiz. 30'unda bir şey olmaz. Bundan sonra da bir şey olmaz. Bu partinin de kurultayında seçilmemiş kimseye bu parti emanet edilmez.
Bunu bana geçen hafta Ekrem başkanın yanına gittim. Ekrem Başkan dedi ki Kemal Bey geldi. Ben kendisine dedim ki partiyi siz yönettiniz, kurultayı ben yönettim. Kurultayda bir şey var mı yok dedi. Bunu bir açıklasanız bekliyor millet deyince ben bunu aynen size dediğini söylemiş Genel Başkan. Video çektim. Söyledim kurultay tertemiz diye dedi. Ekrem Başkan dedi ki bunu da söyle Genel Başkan bana böyle söyledim. Sonra güya Kemal Bey'in avukatı olan bir arkadaş çıktı. Abuk subuk bir açıklama yaptı. Abuk subuk. Yeniden bir tartışma başlatmak üzere onu görsen hani desen ki Kemal Bey'in avukatı bu Adam uğraşıyor. Butlan olsun diye.
Adam uğraşıyor sanki kurultayda şaibe varmış der gibi. İnanamıyorum yani. İnanamıyorum o yapılan sorumsuzluğa. Sonra Ekrem Başkan Kemal Bey'e bir mektup yazmış bana söyledi. Mektup yolladım dedi. Bu avukatın sorumsuzluğu nedir? Bu arkadaş ne yapmaya çalışıyor. Sizin söylediğiniz sözü, bana söylediğiniz sözü öyle bir şey yok diye güya Genel Başkanı yalanlıyor. Beni yalanlıyor sizinle aramızda olan diyaloğu yalanlıyor diye şey yapmış. Kemal Bey onun gereğini yani mektupla veya açık iletişimde mutlaka yapacaktır.
O AVUKAT CHP'DEN 10 YIL MAAŞ ALMIŞ! "BANA GELİP SİZİN DE AVUKATLIĞINIZI YAPAYIM DEDİ"
Kemal Bey kendi diyor ben video çektim kurultay tertemiz diye bir sene önce diyor. Bakın size de demiş. Bana söyledi. Ekrem Başkan'a demiş. Bunu söyleyince demedik diyor
Yani o avukat arkadaşın bizden şöyle bir derdi var. Geçmişte Kemal Bey'in davalarını görmek için partiden ödeme alıyormuş. Bizim dönemde de çok uzun süre aldı. Sonra davalar azaldı mazaldı. Ya benim avukatıma 1 lira ödemiyoruz. Bir partinin Genel Başkanını savunmak için para alınır mı ya? Bugün çıkayım. Yani bugün diyeyim ki avukatım görevi bıraktı. 20 dakika sonra kapıya 20 tane CHP'li avukat gelir. Genel Başkanım seni ben savunacağım diye. Bugün Türkiye'de söyleyeyim. Cumhuriyet Halk Partili 50.000-100.000 avukat benim davalarıma gönüllü girer. Bu arkadaş partiden bir ödeme alıyormuş. Partinin zaten imkanları dar, sorunumuz çok. Belli bir yerden sonra ödeme yapamayacağız dedik. Şimdi partiye düşmanlık yapmak için böyle işler yapıyorlar. Açık söylüyorum yani. İlk kez de burada söylüyorum. Bana geldi. Sizi de savunayım, şöyle yapayım, böyle yapayım. Ben sizi severim geçmişten. Biliyorum geçmişte de gayet nazik bir ilişkimiz vardı. Birbirimize bir kere kötülük yapmamışız. 10 yıldır partiden maaş almış. Beni savunmak için partiden para istiyor. Ben de dedim ki böyle bir şey yok arkadaş dedim.
Beni savunacak. Benim avukatım var dedim. Benim avukatlarım bugüne kadar 1 kuruş partiden para almadılar almayacaklar. Bu kadar basit. Bunun üzerinden düşmanlık yapıp Kemal Bey'le Ekrem Bey arasında konuşulan şeyi dışarıda bu yalanlıyor.
"AK PARTİ'DE SİYSET MAKİNESİ DURDU"
(İktidarın planı nedir?)
Şöyle Adalet ve Kalkınma Partisinde siyaset makinesi durdu. Üretemiyor. Yani halkın sorunlarına çözüm üretemiyor. Pozitif bir gündem üretemiyor. Bir umudu örgütlemek, siyaset umudu örgütlemektir. İnsanlara umut vermek, sonra da bu verdiğin umut doğrultusunda hizmet etmektir. önemli olan bu. Adalet ve Kalkınma Partisi'nin beğenelim beğenmeyelim geçmişte işleyen bir siyaset makinesi içinde siyasetçileri vardı. Siyaset makinesi durdu.
Bunun birçok sebebi var. Kötü yönetim, liyakatsizlik yola çıktıklarını yolda bırakmak ve 33 kişiyle kurmuş parti. Yanında ikisi var, gerisinin hepsi karşısına geçmiş.
Gitmiyor artık. Ve maalesef bu tek adam rejimi dediğin öyle bir şey ki ülke için zararlı olduğu kadar parti için de zararlı. Bir tek adam her şeye karar veriyor ve parti içinde siyaset üretebilecek kimse dinlenmiyor ve diskalifiye edilmiş durumda.
Siyaset üretmeyenler kumpas üretiyorlar. Kumpas üretenlerin aklı fikri iftiraya, çelmeye çalışıyor. Seçimi kazanamıyorlar iptal ettirmeye kalkıyorlar. Ekrem Bey'i yenemiyorlar hapis etmeye kalkıyorlar.
Ekrem Bey'in karşısına seçimi kazanacak aday bulamıyorlar Ekrem Bey'in adaylığına mani olmaya çalışıyorlar. Bunların hepsi bu milletten döner. Bakın hep döndü. Dönmediği bir kez olmadı.
Ne 1960 darbesi darbeye yapanların hesap ettiği sonuçları doğurarak ilerledi. Ne 12 Mart muhtırası. 12 Mart muhtırası Ecevit'i doğurdu. 12 Eylül darbesi Kenan Evren'in işaret ettiği kişiyi değil Özal'ı seçti. Özal'ı doğurdu. Tayyip Erdoğan 28 Şubat süreci ve devamındakiler Tayyip Erdoğan'ın ömrü boyunca adam Beyoğlu'ndan belediye başkanlığı seçimini kaybetmiş. Milletvekili adayı olmuş meclise girememiş Tayyip Erdoğan'ı parti kurdurtup birinci parti yaptı.
Neden? Haksız bir hapse atma meselesi. Bakın haksızdı. Hapse atılması haksızdı. O gün de haksız diyordum. Bugün de haksız diyorum. Aynen bugün Ekrem İmamoğlu'nun hapse atılması gibi. Yalnız arada bir fark var. Tayyip Bey yargılanırken evine hiç polis gitmedi.
Tayyip Bey'i alıp da gözaltına almadılar. Nezarette tutmadılar. Bir gün tutuklu yargılamadılar. Cezası kesinleşince telefonla Pınarhisar cezaevine çağırdılar.
Davulla zurnayla halayla otobüsün üstünden konuşma yaparak Saraçhaneden uğurlandı. Bunu bunu bir
Bunu ve böyle gitti. Buna bile millet buna bile millet izin vermedi. Karşısında şimdi Ekrem Bey çoluğuyla çocuğuyla tehdit edilen, arkadaşlarıyla tehdit edilen yaşlı babasından tehdit edilen babasına annesine kadar huzur verilmeyen, kendisi görevdeyken gözaltı görevdeyken tutukluluk ve görevdeyken daha iddianame yokken haysiyet cellatlıklarıyla gazeteler üzerinden bir süreç yaşanıyor.
Millet bunu affeder mi ya? Asla affetmeyecek ve bu süreç Ekrem İmamoğlu normalde Cumhurbaşkanı seçilirdi. CHP de 1. parti olurdu.
"TAYYİP BEYDEN FARKIM KALMAZ"
bu yaptıklarından sonra Cumhuriyet Halk Partisini 300'ün üzerinde milletvekiline taşıyorlar. Ekrem İmamoğlu'nu da birinci turda seçime alacak bir noktaya getirdiler. Bu kadar net söylüyorum.
(Küçükkaya: Şimdi İmamoğlu'nu bu kadar savunmasanız mesela daha rahat etmez misiniz?)
Ederim. Kendim adayım desem acayip popüler olurum. İktidar medyasının da işine gelir. Beni Tayyip Bey ile koyarlar. Bazen överler, bazen yererler. Çok kolay iş. Ama o zaman Tayyip Bey'den bir farkım kalmaz. Yola çıktığım arkadaşımı arkada bırakmış olurum. Biz yola çıktığımızı geride bırakmayız. Biz yolda gelene alan açarız. Gelir yanımızda herkese yer var ama kimseyi geride bırakmayız. Hele hele bir arkadaşım benim bir arkadaşım bugün hapisteyse ona sırtı her hafta gidiyorum ben. Bakın Cumhuriyet tarihinde bir Genel Başkan'ın cezaevi ziyaretine bakın herhangi bir Genel Başkanın. Partisinden tutuklu milletvekili varsa bayramda bir ziyaret yapmıştır. Bir bakın bakalım. Her hafta hem arkadaşına hem imkan olduğunca 8 kişi, 10 kişiye. Ben dün Tekirdağ Cezaevinde ziyaret ettiğim 3 kişiyi hayatımda ilk kez görüyorum. İlk kez. Niye?
Tekirdağ'da F tipinde bir kişi diğer cezaevinde iki kişiyi hayatımda ilk kez görüyorum tanışıyorum. Ama niye? Koskoca Genel Başkan kalkmış Tekirdağ'a gelmiş. Ekrem başkanı her hafta ziyaret ediyor. Biz de içeride yatıyoruz. İBB personeli bize gelmedi demesinler diye gittim iyi ki gittim. AK Partili birinden tanıştım orada. Diyor ki bugün yapılan AK Parti döneminde AK Parti döneminde yapılıp da bugün başka yapılan hiçbir şey yok. Ben hep aynı imzaları atıyorum diyor.
"KONUŞAMAZLAR, SAVUNAMAZLAR"
(Küçükkaya: Böyle İmamoğlu dosyası böyle konuşmuyorlar zaten.)
Nasıl konuşacak? 2 kişi sadece. Nasıl konuşacak, nasıl konuşacak? AK Parti'de aklı başında vicdanı olan geçmişte önemli görevlerde bulunmuş bir kişi çıkıp bu dosyayı savunmuyor. Savunamaz. Bakın şöyle bir şey ya Cemil Çiçek diyelim tamam mı örneğin. Cemil Bey çıkıp da bu dosyayı savunup da karşısında alacağı cevaptan duyacağı mahcubiyet Cemil Bey'in siyaset ahlakında yok. O yüzden savunmuyor. Çünkü şu anda savunulabilecek bir tez yok ortada. Bülent Arınç tutup da bu dosyanın neresinden tutacak savunacak?
Geçmişte AK Parti'de bakanlık yapan arkadaş Hüseyin Çelik hepsi yani AK Parti'nin köşe taşı bunlar. Savunulabilecek bir şey yok. Bir muhterisin bir muhterisin yaptığı ve yaptırdığı işler bunlar. Ve sandıktan kaçmanın hiçbir siyasette bakın kendini inkar edersin. Sandıktan kaçan kendini inkar eder ve kaçamazsın. Bu millet her şeyi verir sandığı vermez.
"TARİHİN EN BÜYÜK SALDIRISI, İFTİRASI ALTINDAYIZ"
(Küçükkaya: Geçen hafta Ümit Özdağ, Profesör Özdağ cezaevine çıktı. Hem size de teşekkür etti. Sağ olsun. Sonra bir açıklaması oldu. CHP dedi çok büyük bir baskı altında dedi. Eşi benzeri görülmemiş bir baskı altında)
Tarihte hiçbir partinin uğramadığı baskı altındayız. Çünkü biz tarihin akışını değiştirecek adımlar atıyoruz. Biz Erdoğan'ı yenecek adayımız var. Erdoğan'ı yenecek enerjimiz var, gücümüz var ve buna karşı Erdoğan'ı Erdoğan'ın iktidarını kendileri açısından olmazsa olmaz gören bir sistem var, bir ekosistem var. O buna direniyor ve bunun için devletin bütün imkanlarını haklı haksız yani meşru gayrimeşru bütün imkanlarını diyeyim. Bize karşı kullanıyor. Tarihin en büyük saldırısı, en büyük iftirası, en büyük işkencesi altındayız. Bu kadar net söylüyorum. Peki.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.